Gündem

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Batuhan Yaşar’a konuştu

İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’a konuşan Bakan Çavuşoğlu, dış politika gündemini değerlendirdi. Çavuşoğlu’nun sorulara verdiği cevaplar şöyle:

Macron’un açıklamaları ile başlayan süreci, Fransa’da yükselen İslamofobiye AB’nin sessiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, Avrupa’da neden hedefte?

Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve onun şahsında Türkiye, esasen uzun zamandır Avrupa’nın, bilhassa Fransa’nın hedefinde yer alıyor. Fransa bu kampanyayı Türkiye’ye karşı yıllardır yürütüyor. Fransa gibi, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi, milyonlarca Müslüman vatandaşı bulunan bir ülkenin Cumhurbaşkanı “İslam’ın krizde olduğunu”, “Aydınlanmış İslam oluşturulması gerektiğini” söyleyebiliyorsa, birinin burada sorun olduğunu hatırlatması gerekiyor. Bu tür söylemleri bir aşırı sağ partinin başkanının sarf etmesi bizi şaşırtmaz. Ancak, Avrupa’nın önemli bir ülkesinin Cumhurbaşkanı böyle konuşabiliyorsa, burada bir sorun var demektir.
Diğer yandan Fransız makamları, bir süredir İslam’ı sözde kontrol altına almak amacıyla “Fransa İslam’ı” oluşturma çalışmaları içerisinde. Buna meşruiyet zemini sağlamak için de bu söylemlerden faydalanıyorlar. Bir de “radikal İslam”la mücadele kisvesi altında bazı aşırı önlemler de almaya başladılar. AB’nin sessiz kalması ise şaşırtıcı olmadı. Her zaman insan hakları ve demokrasi söylemiyle öne çıkan ve diğer ülkelere ders vermeye çalışan AB ve AB ülkeleri yine sınıfta kaldı. Zira ayrımcılık, ırkçılık ve İslam karşıtlığıyla mücadelenin hâlen ciddiye alınmadığını görüyoruz. Bu esasen Avrupa’da her alanda rastladığımız çifte standardın tezahürü.

“Sahada ve masada artık çok güçlüyüz”
Türkiye’nin dış politikada yalnız kaldığı iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karşı karşıya kaldığımız sınamalar ve riskler çerçevesinde Türkiye, gelişmeleri sadece seyreden, akıntıya kapılıp giden bir ülke değil. Tüm meselelerde inisiyatif alıyoruz ve gelişmeleri şekillendiren bölgesel bir aktörüz. Sahada ve masada güçlü Türkiye idealimiz için çalışıyoruz. Güçlünün arkasında gitmiyor, ilkeli bir şekilde, mazlumun yanında, tarihin doğru tarafında bir tutum sergiliyoruz. Öngörülü ve manevra kabiliyeti yüksek bir diplomasimiz var. “Girişimci ve İnsani Dış Politika” da işte tam olarak bu. Türkiye ne zaman sahip olduğu ilkeler temelinde milli çıkarlarını korumaya yönelik adımlar atsa, eksen kayması yaşadığımız veya yalnızlaştığımıza dair ithamlar tekrar tekrar dolaşıma sokuluyor. Sadece 2020 yılı içinde 7 farklı örgütte Dönem Başkanlığı üstleniyoruz. Kıdemli diplomatlarımız BM, AGİT ve UNESCO dâhil birçok uluslararası örgütte en üst düzey görevleri yürütüyorlar Son olarak Büyükelçi Sayın Volkan Bozkır BM üyesi ülkelerin ezici çoğunluğunun oyunu alarak BM 75. Genel Kurulu Başkanı olarak seçildi. Tek başına bu bile Türk diplomasisine duyulan güvenin küresel bir tezahürüdür. 26 ülkeyle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği mekanizmaları kurduk; üçlü, dörtlü ve çok taraflı formatlarda toplamda 14 iş birliği sürecini hayata geçirdik.“Yeniden Asya” gibi, “Dijital Diplomasi” gibi, “Antalya Diplomasi Forumu” gibi yenilikçi faaliyetlerle ses getiriyoruz. Hâlihazırda toplam 248 temsilcilikle dünyanın en geniş beşinci diplomatik ağına sahibiz. Kısaca tasvir ettiğim bu tablo “yalnızlık” iddialarına en güzel cevap.

Sıradaki Haber :  MİT'in müthiş operasyonunun ardından şehit ailelerinden önemli açıklama

“Ermenistan yine savaş suçu işliyor”
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’yi Yukarı Karabağ’da ateşkes için nüfuzunu kullanmaya davet etti. Yukarı Karabağ’da devam eden savaş nasıl sonuçlanacak?
Yukarı Karabağ’da ilk ateşkes 10 Ekim’de ilan edildi. Biz, bu ateşkesin olumlu bir ilk adım teşkil ettiğini, ancak kalıcı barışı ikame edemeyeceğini aynı gün yaptığımız açıklamayla belirttik. Nitekim Ermenistan, çok geçmeden bu ateşkesi ihlal ederek, hem Azerbaycan mevzilerine, hem de Azerbaycan’ın çatışma bölgesinden uzaktaki sivil yerleşimlerine yönelik saldırılarına devam etti.
Müteakiben, 18 ve 26 Ekim tarihlerinde yine insani gerekçelerle ilan edilen ateşkesler de dakikalar içinde Ermenistan tarafından bozuldu. Ermenistan savaş suçu işliyor, çoluk çocuk demeden sivilleri hedef alıyor. Ermenistan’ın sivil halkı terörize etmek ve katletmek için yürüttüğü bu politika, Hocalı katliamının arkasında yatan hastalıklı zihniyetin tezahürüdür.
Biz, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka uygun kalıcı çözümü hedefleyen, sonuç odaklı bir müzakere süreci başlatılmadığı takdirde, ilan edilen ateşkeslerin kırılgan olacağını başından beri söylüyoruz. Burada mesele daha mürekkebi kurumadan ihlal edilecek yeni bir ateşkes ilanı değil. Esas konu, çatışmaların altında yatan gerçek sebep olan Ermenistan işgalinin son bulmasını sağlayacak kalıcı çözümün bulunmasıdır.

“Kaybedecek bir 50 yılımız daha yok”
KKTC’de seçimlerinin sonuçları belli oldu. Karşılıklı ziyaretler yapıldı. Bundan sonra Türkiye – KKTC ilişkileri ve bunun Avrupa’ya yansıması nasıl olur?
KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri Kıbrıs Türk halkının demokratik olgunluğuna yakışır şekilde gerçekleşti ve Kıbrıs Tük halkının iradesi Sayın Ersin Tatar’dan yana tecelli etti. 50 yılı aşkın süredir müzakere edilen iki kesimli, iki toplumlu federal model Kıbrıs meselesine çözüm getirmedi. Bizim de, Kıbrıs Türklerinin de çözüm üretmeyecek bir modeli müzakere etmek için kaybedecek bir 50 yılımız daha yok. Adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm Ada’daki gerçekleri esas almalıdır. Bu çerçevede biz, iki devletli çözümün de ele alınması gerektiğine inanıyoruz.

Sıradaki Haber :  Ünlü radyocudan medya ajansı

“Uluslararası mahkemeler tezlerimizi destekliyor”
Yunanistan ile artık hep böyle gergin mi gidecek ilişkiler? Ege ve Akdeniz’de bizleri neler bekliyor?
Biz Türkiye olarak hiçbir zaman gerginlikten yana olan veya gerginlikten medet uman taraf olmadık. Esasen, Türkiye 2003 yılından bu yana gerginlikten kaçınmaya davet eden taraf oldu. Rum Kesimi 2003, 2007 ve 2010 yıllarında tek taraflı olarak anlaşmalar imzaladı ve bu süreçte Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal ettiler. Kıbrıs Türklerinin rızasını almadılar ve aleni bir şekilde haklarını ihlal ettiler. 2006-07’de sismik faaliyetler yaptılar, bununla sınırlı kalmaksızın 2011’de de sondaja başladılar. Bunu takiben biz de KKTC ile bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzaladık. KKTC ruhsat alanlarını belirledi ve TPAO’ya lisanslarını verdi. Bir yandan da, Türkiye olarak sorunları diplomatik kanallar ile çözme çağrımızı tekrarladık.
Tamamen kendi kıta sahanlığımızda sürdürdüğümüz faaliyetlerimizin Yunanistan tarafından gerginlik kaynağı olarak yansıtılmasına ise anlam vermekte güçlük çekiyoruz. Yunanistan’ın bu bölgedeki iddiası uluslararası hukuka, uluslararası mahkemelerin içtihatlarına ve hakkaniyet ilkesi ile ters düşmekte. Kıyılarımızdan sadece 2 km uzaklıkta bulunan, 10 km’lik Meis adası için 40 bin km deniz yetki alanı talep ediyorlar. Bu maksimalist talebe dayanarak da Oruç Reis’in kendi kıta sahanlıklarında faaliyet icra ettiğini iddia ediyorlar. Bu tutumu kabul etmemiz zaten mümkün değil.
Bu somut olaya benzer dinamiklere sahip ve yine Meis adasına benzer nitelikler taşıyan diğer adalar için yaşanan ihtilaflara ilişkin ise uluslararası mahkemelerin kararları sabittir ve Türkiye’nin tezlerini destekliyor. Önceden de pek çok kez ifade ettiğim gibi, biz gerginlikten yana olan taraf değiliz ve olmadık. Ancak, ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını koruma konusundaki kararlılığımız da irademiz de tam. Bu çerçevede, gerekli olan ne ise onu da yaparız, yapacağız.

Sıradaki Haber :  Çin’de petrol tankeri ile yük gemisi çarpıştı: 14 kişi kayıp

“Son üç yılda Yunanistan 74 bin sığınmacıyı geri itti”
Suriyeli mülteciler konusunda AB üzerine düşeni yaptı mı? Yunanistan’a Ege Denizi’ndeki geri itmeleri konusunda gereken tepkiyi veriyor mu?
18 Mart Mutabakatı çerçevesinde AB’nin aksine ülkemiz üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Ülkemizin çabaları sayesinde Avrupa’ya geçişler geçtiğimiz yıl yüzde 92 oranında azaldı. Buna karşılık, AB, ahde vefa ilkesini ihlal etti ve yükümlülüklerini yerine getirmedi, Gönüllü İnsani Kabul Programını hâlen başlatmadı. 4 milyon yerinden edilmiş yabancıya güvenli liman olan ülkemiz tek başına son 6 yıldır dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumunda. İnsanlığın ve AB’nin onurunu kurtaran ülkemiz, Suriye krizinin başından beri adil yük ve sorumluluk çağrısı yaptı. Ancak AB, taahhüt ettiği 3+3 milyar avroluk desteğin tümünü henüz ülkemizdeki Suriyelilere aktarmamıştır. Yunanistan’a 100 bin sığınmacı için 3 milyar avro veren AB aynı oranda ülkemize destek sağlasaydı, 120 milyar avro katkı vermesi gerekirdi. Öte yandan Yunanistan son üç yılda 74 binden fazla sığınmacıyı hiçbir işleme tabi tutmadan, kötü muamele yaparak, şahsi eşyalarına el koyarak, yasal haklarını gasbederek ülkemize geri itti.

“İdlib’de ateşkes için çalışıyoruz”
İdlib’de yeni bir anlaşma var mı? Türkiye gözlem noktalarının yerlerini mi değiştiriyor?
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın 5 Mart 2020 tarihinde Rusya Federasyonu’na gerçekleştirdiği ziyaret sırasında imzalanan Ek Protokol çerçevesinde İdlib’de ateşkesin korunması için çalışıyoruz. Bu amaçla Rusya Federasyonu ile teknik düzeyde görüşmelerimiz devam ediyor. Gözlem noktalarımızın ve mevzilerimizin görevini ilgili mutabakatlar icabınca güvenli şekilde ifa edebilmesi önemli. Öte yandan, sahada değişen şartlar da dikkate alınmak suretiyle zaman zaman yeniden konuşlandırma yapmanın değerlendirilmesi veya gözlem noktalarının takviye edilmesi doğal.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu